Günah Davranışlar Nelerdir? Etik, Bilgi ve Varlık Üzerine Felsefi Bir Düşünce
Bir filozof için “günah” kavramı, yalnızca dinî bir uyarı ya da ahlaki bir tabu değildir. O, insanın kendi doğasıyla, bilinciyle ve varoluşuyla kurduğu ilişkinin aynasıdır. “Günah davranışlar nelerdir?” sorusu, aslında insanın kendi sınırlarını ve özgürlüğünü nasıl kullandığını sorgulayan derin bir felsefi sorudur. Çünkü her davranış, bir seçimdir; ve her seçim, bir varlık biçimidir. Günah, bu seçimlerin anlamını çarpıtan bir gölgedir.
Etik Perspektif: Günahın Ahlaki Kökleri
Etik bakış açısına göre günah, yalnızca bir yasa ihlali değil, insanın kendi vicdanına karşı işlediği bir tutarsızlıktır. Aristoteles’in “orta yol” anlayışını hatırlarsak, günah davranış, aşırılığın veya eksikliğin bir sonucudur.
Örneğin, cesaret bir erdemdir; ancak korkusuzluk deliliğe, korkaklık ise zayıflığa dönüşür. Bu iki uç arasında dengeyi kaybettiğimizde, etik denge de bozulur.
Bir filozof için günah, insanın kendi ahlaki dengesini yitirmesidir.
Yalan söylemek, adaleti çiğnemek, kibirlenmek ya da başkasının onurunu zedelemek — bunların hepsi etik anlamda “günah davranış”tır.
Ancak bunları sadece “yasak” oldukları için değil, insanın kendi özüne yabancılaştırdığı için günah olarak görürüz.
Bu noktada şu sorular belirir: İyiliği yalnızca korkudan mı yaparız, yoksa gerçekten doğru olduğuna inandığımız için mi? Bir davranışın günah olması için, toplumsal onaydan mı yoksa içsel farkındalıktan mı geçmesi gerekir?
Etik açıdan, günahın kökeni özgür iradenin yanlış kullanımındadır. İnsan, seçme özgürlüğüyle doğmuştur — ama her özgürlük, sorumlulukla birlikte gelir.
Epistemolojik Perspektif: Günahı Bilmek Mümkün mü?
Epistemoloji yani bilgi felsefesi açısından bakıldığında, “günah”ın bilgisi sabit değildir; o, kültürden kültüre, çağdan çağa değişir.
Antik Yunan’da bilgelikten uzaklaşmak en büyük günah sayılırken, Orta Çağ’da Tanrı’ya başkaldırı bu unvanı almıştır.
Modern çağda ise, insanın hakikatten kopuşu — yani yalan, sahtekârlık, çıkarcılık — günahın yeni biçimidir.
Epistemolojik olarak, günahın bilgisi mutlak değildir; çünkü insan, “doğru”yu her zaman tam olarak bilemez.
Bir davranışı “günah” kılan şey, onun ardındaki niyet, farkındalık ve bilgi düzeyidir.
Bir kişi yanlış bir eylemi bilmeden yaptığında, aslında “bilgi eksikliğinin günahı”nı işler.
Bu nedenle Platon’un şu cümlesi hâlâ anlamlıdır: “Kimse bilerek kötülük yapmaz.”
Ama ya gerçekten kötülüğü bilip de onu seçenler?
İşte asıl felsefi çelişki burada başlar: Bilgiye rağmen kötülüğü seçmek, insanın bilincine ihanettir.
Bu durumda günah, sadece eylem değil, aynı zamanda bilginin inkârıdır — “bildiğini yaşamamak”tır.
Ontolojik Perspektif: Günah ve Varlığın Bozulması
Ontoloji yani varlık felsefesi açısından günah, insanın kendi öz varlığıyla olan uyumunun bozulmasıdır.
Heidegger’in ifadesiyle, insan “dünyaya fırlatılmış bir varlık”tır — yönsüz, ama anlam arayışı içinde.
Günah davranış, bu anlam arayışında yanlış yönü seçmektir.
Bir yalan, yalnızca bir başkasını kandırmak değildir; aynı zamanda kendi varlığımızı çarpıtmaktır.
Bir haksızlık, yalnızca bir adaletsizlik değil; insanın kendi özünü, varoluşunu yaralamasıdır.
Bu nedenle günah, ontolojik olarak bir “yabancılaşma”dır — insanın kendine, başkalarına ve evrene yabancılaşması.
Modern insan için günah, artık bir günah çıkarma kabininde değil, kendi sessiz vicdanında yaşanır. Vicdanın sesi sustuğunda, varlık da sessizleşir.
Günah Davranışlara Felsefi Örnekler
– Kibir: Bilginin mutlak sahibi olduğunu sanmak.
– Yalan: Hakikati eğip bükerek kendini korumaya çalışmak.
– Adaletsizlik: Başkasının varoluş hakkını çiğnemek.
– Nankörlük: Varlığın bize sunduğu anlamı görmezden gelmek.
– İlgisizlik: Başkasının acısına duyarsız kalmak — yani insanlığın özünden kopmak.
Bu davranışların ortak noktası, insanın kendi varlığını inkâr etmesidir. Her biri, “ben”i daraltır; insanın anlamını küçültür.
Sonuç: Günah, İnsan Olmanın Kırılgan Aynası
Günah davranışlar, yalnızca ahlaki bir yasaklar listesi değildir.
Onlar, insanın kendi iç dünyasında dengeyi kaybettiği anların felsefi yansımalarıdır.
Etik olarak bir sapma, epistemolojik olarak bir yanılsama, ontolojik olarak bir yabancılaşma…
Hepsi aynı merkeze işaret eder: İnsanın kendi hakikatinden uzaklaşması.
Belki de sormamız gereken en derin soru şudur: Günah, Tanrı’ya mı karşıdır — yoksa insanın kendi öz benliğine ihanetidir?
Ve belki de filozofun görevi, günahı yargılamak değil, anlamaktır:
Çünkü insan, anlam arayışının içinde tökezlediğinde, her günah bir ders, her hata bir aydınlanma olur.
Allah Resulü (sav), büyük günahları; Allah’a şirk koşmak, anne ve baba haklarına riayet etmemek, cana kıymak, yalan konuşmak, yalan şahitlikte bulunmak, şirk koşmak, sihir yapmak, adam öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, Beytu’l-Haram’da suç işlemeyi helal … Kur’ân-ı Kerim’de, “büyük ve küçük günah” ifadesine yer verilmiş ancak han- gi günahların büyük hangi günahların küçük olduğu konusunda ayrım yapılmamıştır.
Ömer! Sevgili katkınızı paylaşan kişi, sunduğunuz öneriler yazının yapısal tutarlılığını artırarak parçalar arasında uyum sağladı.
Kur’ân-ı Kerim’de, “büyük ve küçük günah” ifadesine yer verilmiş ancak han- gi günahların büyük hangi günahların küçük olduğu konusunda ayrım yapılmamıştır. “şirk”, “küfür”, ve “nifak” büyük günahtır. Büyük günahlar (yedi kebair) bir hadis-i şerifte şöyle sıralanmıştır: Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, harpten kaçmak, namuslu kadınlara zina iftirasında bulunmak .
Ertuğrul! Sevgili katkı sağlayan kişi, fikirleriniz yazının akışını düzenledi ve daha anlaşılır hale getirdi.